Erol Bilecik


İşlem Durum Simge - Process Status Icon
Popup Close
Erol Bilecik
Erol Bilecik Biyografi

TÜSİAD

Konuşmalarım


TKYD Kurumsal Yönetim Zirvesi Kurumsal Yönetimin İtici Gücü: Esneklik ve Dayanıklılık, 17.01.2018





Borsa İstanbul’un Değerli Başkanı,

Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği’nin Değerli Başkanı, Değerli Yönetim Kurulu Üyeleri, Kıymetli Katılımcılar ve Değerli Basın Mensupları,

Sizi, şahsım ve TÜSİAD Yönetim Kurulu adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bugün, Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) tarafından 11.’si düzenlenen Kurumsal Yönetim Zirvesi’nde, sizinle bir arada olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum.

Ne mutlu ki; Türkiye kurumsal yönetim konusunda erken davranan ülkeler arasında yer alıyor. Ülkemizde kurumsal yönetim yaklaşımı, TÜSİAD’ın başlattığı farkındalık süreci ve TKYD’de devam eden çalışmalar sayesinde önemli aşamalar kaydetti. Bu anlamda, Kurumsal Yönetim Zirvesi, Türkiye’de kurumsal yönetim bilincinin geliştirilmesinde ve uygulamaların paylaşılmasında muazzam önemli bir paya sahiptir.

Bu vesileyle, kurumsal yönetim anlayışının ülkemizde tanınması, gelişmesi ve iyi uygulamalarıyla hayata geçirilmesine büyük katkılar sağlayan TKYD’ye ve zirvenin organizasyonunda emeği geçen herkese içtenlikle teşekkür ederim.

Değerli Konuklar,

Bugün, dünyada yönetim alanında gerçek bir rönesans yaşanıyor. Geleneksel yönetim anlayışındaki temel inançlar ve değerler giderek tarihe karışıyor. Bu çağda, değişimden çekinen bir toplumun, gelişen dünyaya ayak uydurması kadar zor bir şey yoktur.

Bu değişimi yakalamak için, Türkiye’de kurumlarımızın yüksek performanslı, rekabetçi ve iyi yönetilir hale gelmesi çok önemlidi! Kurumsal yönetim ilkeleri, ülkemizde her şirketin iş yapmadaki çıkış noktası olmalıdır.

Nedir bu ilkeler? Adi olmak, şeffaflık, hesap verebilirlik ve sorumluluk. Bu ilkeler sayesinde ‘iyi yönetim’in tanımını herkes için objektif olarak ortaya koyabiliriz. Bu önemli, çünkü bugün, toplumumuzda neredeyse bir çok alanda bir güven sorunu yaşandığını görüyoruz.

İnsanlarımızın kurumlarımıza olan güvenini tazelemek için yönetim şekillerimizi bu ilkelere göre düzenlememiz gerektiğine inanıyorum. İnsanımızın güvenini tazelemek zorundayız. Güven, bizim en büyük sosyal sermayemizdir. Çünkü her gelişim insan içindir ve ancak insanla gerçekleştirilir.

Değerli Konuklar,

Yılın ilk günlerinde olmamız vesilesiyle, kısa bir 2017 değerlendirmesi yapmamızın ve 2018 öngörüsünde bulunmamızın faydalı olacağına inanıyorum. Çünkü hayat, geriye doğru anlaşılır, ileriye doğru yaşanır.

Ekonomi öngörülerimizde 2017’nin başında hatırlarsanız büyüme beklentileri oldukça düşüktü. İki önemli gelişme bunu tersine çevirdi:

  1. Avrupa ekonomisindeki büyüme ile artan ihracat;
  2. Hükümetin yaptığı düzenlemeler (Vergi indirimleri, istihdam teşvikleri ve Kredi Garanti Fonu’nda yapılan değişiklikler.)

Bu gelişmelerle, ihracatın ve özellikle Avrupa ekonomisinin Türkiye için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördük. Yılın ilk yarısında 5 puanlık büyümenin 2 puanı buradan geldi. İş dünyasının ve dolayısıyla ekonominin alfabesi rakamlardır. Hep söylüyorum, matematik asla yanılmaz. Bu rakamlar, “Avrupa bitti” diye düşünenlerin ne kadar yanıldığını göstermiştir.

İç talebe yönelik uygulamalar da bize yine bildiğimiz bir gerçeği hatırlattı: Kısa vadede büyüme için finansal istikrardan vazgeçmenin bedeli yüksek enflasyondur. İç talebi canlandırmak için attığımız adımlar, şüphesiz, büyümeye önemli destek verdi. Ama aynı zamanda bu, enflasyon oranımızın da %12 olmasına neden oldu. Bu oran maalesef 2003’ten bu yana görülen en yüksek enflasyon oranıdır.  

Hep söylüyorum, bir kere daha altını çizmek isterim. Ekonomi literatüründe maalesef “yüksek enflasyon ve yüksek büyüme” diye bir ikili yoktur. Bu ikili birlikte hareket etmez.

Dış borcumuz ise 2011’den bu yana %35’den %52’ye çıkmış durumda. Artık, iç talebi körükleyen politikalardan bir an önce uzaklaşmak ve fiyat istikrarını yakalamak zorundayız. Büyümeyi ise verimliliğimizi ve üretkenliğimizi arttırarak sağlamalıyız. Bunun da yolu şüphesiz reformlardan geçiyor.

 

İyi haber; küresel büyüme canlanıyor. Dünya ekonomisi durgunluktan artık çıkıyor. Amerika’da büyüme 2017 yılında %1,5’den %2,2’ye, Avrupa’da ise %1,8’den %2,4’e yükseldi. Küresel krizden bu yana gelişmiş ekonomilerde işsizlik oranları ilk defa kriz öncesi rakamlara geri döndü. Çin ve Hindistan ekonomileri baş döndürücü bir hızla gelişmeye devam ediyor. Yani, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülke ekonomilerinde küresel krizden bu yana önemli bir canlanma var. Bu, Türkiye için çok önemli bir fırsat!

Değerli Konuklar,

Fırsat, yakalandıkça çoğalır. Şimdi yine fırsat önümüzde, umarız 2018 yılını reformlar yılı olarak geçirebilir, bir yandan mevcut ticaret ortaklarımızla ilişkilerimizi iyileştirip, diğer yandan yeni pazarlarda yerimizi sağlamlaştırmak için çabalayabiliriz.

 

Çünkü iş dünyası olarak biz, Türkiye'nin yapılması gereken reformları gerçekleştirerek, sadece büyüme rakamını değil, büyüme kalitesini de arttırıp ekonomide daha güçlü bir döneme girdiğini görmek istiyoruz.

Sonuç olarak; 2018’de büyümenin süreceğini düşünüyoruz.

  • Avrupa büyümesi ile ihracatta artış devam edecektir.
  • İç talep de şu anda artmaya devam ediyor. Ama vergi artışları olacak.
  • KGF etkisi geçen seneki kadar yüksek olmayacak. Ayrıca bankacılık sisteminden çok yüksek kredi artışları beklememek gerekir. Kredi mevduat oranları %140’lara dayandı.

Biz bu sene biraz daha ılımlı ve dengeli bir büyüme bekliyoruz. Tahminimiz %4,5 civarında bir büyümedir. Merkez Bankası’nın da gerekli politikaları uygulamasıyla enflasyonun da gerilemesini diliyorum.

Değerli Konuklar,

Bu genel resimden sonra, bugünün gündemine geri dönecek olursak, 2018 yılının kurumsal yönetim konularını,

  1. Yatırımcının korunması,
  2. Yönetim kurullarının yapısı ve kalitesi,
  3. Çevresel, sosyal ve yönetimsel riskler,
  4. Siber güvenlik ve
  5. Nitelikli insan kaynağı

oluşturuyor.

Öte yandan dünya, kripto para ve blockchain teknolojilerinin yönetişimini ve yönetim kurullarında yapay zeka kullanımını konuşuyor. Uzmanlar, bu gelişmelerin bireylere, kurumlara ve sistemlere olacak etkilerini tartışıyorlar. Kurumlar ise sistemi temelden zorlayacak bu gelişmelere adapte olmak için kendi stratejilerini geliştiriyorlar.

Bu noktada, zirvenin bu seneki temasını da çok değerli bulduğumu paylaşmak istiyorum. Zirve, bu sene kurumsal yönetimin itici gücü olarak esneklik ve dayanıklılığı masaya yatırıyor.

Bugünlerde en çok esnek dayanıklılığa ihtiyacımız var. Sadece on yıl kadar kısa bir süre içinde bile toplumlar kendini yeniden düzenler. Toplumların dünya görüşü de, sosyal ve siyasal yapısı da, sanatı da, kilit kurum ve kuruluşları da değişir. Yani, değişim hayatın bir gerçeğidir. Ayakta kalmak isteyen her kurumun bu değişime uyum sağlaması için ise esneklik çok önemlidir.

Çünkü esneklik güç demektir, dayanıklılık demektir. Örümcek ağları, esnek yapıları sayesinde dünyadaki en güçlü yapılardan biridir. Kurşungeçirmez ürünler teknolojisi bugün örümcek ağlarının müthiş esneklik yeteneğinden ve yapısından ilham almaktadır. Esneklik değişimle başa çıkabilme gücüdür. Gelecekte ayakta kalanlar en güçlü olanlar değil, en esnek olanlar olacaktır. Artık başarı, ‘esnek olan’dan yana olacak.

Değerli Konuklar,

Bizim hayalini kurduğumuz güçlü bir Türkiye var. Bu güçlü Türkiye’nin, değişimi yakalayan, güçlü kurumlara ihtiyacı var. “Değişim yaşam için yalnızca bir gereklilik değil, yaşamın ta kendisidir.” Şartların her zamankinden daha hızlı bir değişim sürecinde olduğu günümüzde, başarının sırrı, değişimi yönetebilmekte yatıyor. Çünkü değişim, gelişimin yapıtaşıdır. Kurumlarının yönetiminde değişimi gerçekleştirebilen ülkeler, uluslararası rekabette ayakta kalacak.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD, kurumsal yönetim konusunun dünyada liderliğini yapıyor. OECD’nin Kurumsal Yönetim İlkeleri’nin önsözünde şöyle yazar: “Tek ölçü, her bedene uymaz”.  Başarı için bizim kendi bedenimize uygun ölçüyü bulmamız şart! Kendi ihtiyacımıza en uygun uygulamalarla, önümüzdeki yıllarda ülkemizde kurumsal yönetim ilkelerinin daha yaygınlaşacağına inanıyorum.

Değerli Konuklar,

Tüm bu konuştuğumuz değerler, daha güçlü ekonomik kazanımların gerçekleştiği, daha refah daha rekabetçi bir Türkiye için…

Şunu da gayet iyi biliyoruz ki; Hiçbir ekonomik kazanımın demokraside ilerleme sağlanmadan kalıcı ve sürdürülebilir olamayacağı nettir. Hukuk, demokrasi ve özgürlükler toplumu olmadan; katma değer ve istihdam yaratmaktan, etkin girişimlerin yeşerdiği ülke olmaktan bahsetmenin mümkün değildir.

Zirvenin verimli geçmesi ve bu alanda başarı örneklerimizin artması temennisiyle hepinizi bir kez daha TÜSİAD Yönetim Kurulu adına saygıyla selamlıyorum.






Longplay Dijital Ajans Hizmetleri